9 Eylül 2007 Pazar

Geleneksel Ruhyangını Ayinleri


…."Mağlup Ruhlar Manifestosu" ile başlar.....Her yılın Temmuz sonu Ağustos başına denk gelir münzevi takvimlerinde...Öncesinde birinci "kandil" bulunur ve olunur, ardından ant içilir; temsili bir şişe votkadır, tercihen buzlukta bekletilmiş....
İlk ayin(im): Usulünce giyindim, tüm makyajımı sildim ve beyaz bir suratla çıktım güneşin kavurduğu sokak kaldırımlarına........ Bir adım attım, köşeyi döndüm, caddenin sonuna kadar yürüdüm. Terk edilmiş binayı buldum ve bir adım daha attım…Sözleşmiştim onlarla bu saatte..
Bilmiyordum; son ana kadar cesaretimi toplayıp bu noktaya kadar gelebileceğimden emin değildim… Bambaşka bir dünyanın bekçisiz kapısıydı önümde duran….Tokmağı yok, zili yok…Sadece aklından sihirli cümleyi geçirenlere açılan sihirsiz bir kapı..
Önümde aralandı kapı…
Yüz oda yüz salon..Duvarlar yumurta kartonuyla kaplı, alüminyum folyoyla örtülmüş camlar ve uğultunun hiç dinmediği koridorlar…Uğultunun sonradan ismi verilecekti; “ölüm” diye vaftiz edilecekti…
Dostlarımı hep vakitsiz yitirdim ben tam da dost demeye dilim yeni yeni varmaya başlamışken bir bir kayıplara karıştılar…Onları aradım yüz oda yüz salonda..Bulamadım..Yerine ifadesiz çehreler buldum, isimsiz insanlar…Hepsi aynıydı…
Kaldım bir ben bir de ‘ben’den türetebildiklerim….
…ve ben ve de dahil oldum yalnızlık edebiyatının ordusuna....Silahlarım masadaydılar..Adam öldürülür bunlarla biliyorsun değil mi...Yaşama hakkettiğinden fazla prim veriliyor bu yüzyılda..Seçmek serbest …İç organlarının çürüyeceği, dış organlarının sarkacağı günü bekle ya da öl; hemen şimdi…Her gün…Hemen şimdi ve her gün öl..
İkici ayin(im): “Beraber sıçarız içine kahrolmuşluğun ve kokuşmuşluğun. Sen ve ben !!!!!!!!!!! Orospupeydahları ve zikrikıt mahlukatlara karşı gerekirse çırılçıplak soyunur, benzinle yıkanır ve bekleriz o kutsal kıvılcımı” …Cümlelerini kulağıma fısıldamıştı..
Şiddetin içinde büyüyüyen barış çocuğu. Bir “hippie” hiç olamamıştık, vakitsiz dünyaya geldiğimize içerleyip içerleyip içmiştik; Janis eroini damarlarına gönderirken, Elliott mutfak bıçağını göğsününün üzerinde gezdiriken, Jeff tatlı sularda boğulurken…Dünyayı kurtaracak “beat”tik biz…
”If only we could beat “the beat inside” and become the beatnik”…
(((Gözyaşlarımı tutamıyorum işte bu lafları hatırlarken..Kendimden saklanabilir miyim ki,,,,,,,,,, camlara sarılı folyolardan yansıyor suratım ve nihayet artık boşalıyor el yaşlarım oluyor göz yaşlarım…))))
Üçüncü Ayin(im): Hep“vaftiz olmuş uğultu” dolanırdı aramızda, koridorlardan odaya taşırdı kendini. Hapsolmuştu binaya..İzolasyon ne demek öğrendik sayesinde ..Karantina altında geçen zamanı kaydeden “vakitölçer’lerimiz yoktu.. Soran olursa hesabını veremezdik o vaktin…Hesabı yoktu…
Burroughs’un ayaklarını saatlerce izlemesi gibi biz de kendimize gelene kadar fikslenip bakardık boşluğun içindeki bir noktaya..Bütün noktalar aynıydı.
Sevişmek dedikleri, bizim diyemediğimiz, dilimizin dönmediği şey üzerine söylediklerimiz üçüncü ayinden sonra her ayinin parçası oldu:
…….…Sevemiyor iken işteşlik ekini harap etmemeli!!!
……….Al dildonu koy bacaklarını arasına….Uğruna kadınlığından ödün vermekse kalsın cebinde…Alacaklı olmayasın…”Veriyosun” ya….Geri alamayacaksın!!!!!
……….Tutun sıkı sıkı kitaplarına, onların izi kalsın bacaklarını arasında…
*******Yalnızlık üzerine yazılmış her şiir bir duadır dudaklarında…Lütfen dinden imandan olma********
Dördüncü ayin(im): Öncesinde “aşk” vardı ( varmış ) ama anlamı yoktu.. Biz yükleyemedik dağarcığımıza,yüklenemedik sırtımıza; ağırdı, masraflıydı…
Öğrenememiştik ilk seferinde….Belki de tanımak lazımdı………
Ayinler bu yüzden başlamıştı,: Sonunda ifşa edeyim artık amacımı(zı)….Dördüncü ayin dönüm noktasıydı ama beşincisi kadar iyi olacak kadar üzerinde çalışılmamıştı…
Bulacaktık bütüüüüüüüin bilinmeyenlerin sözlüğünü yazacaktık, sadece kendi kitaplığımız için bir düzenleme içinde yerini bulacaktı, sadece kendi gözlerim(iz)in gördüğü sadece kendi dudaklarım(ız)dan dökülen sadece kendi yüreğim(iz)e hitaben bütün nakaratlar…
Üstatlara saygı ve selamı eksik etmeden ….. Bahaneler doldurur mu başarızıslığımı..Bir çuval dolusu var da yüzbirinci odada…

Hiç yorum yok: